17 Temmuz 2014 Perşembe

RAMAZAN AYI ÖYLE BİR AYDIR Kİ;


Peygamber Efendimiz(s.a.v) Ramazan'da nasıl dua ederdi?

 
 

Peygamber Efendimiz(s.a.v) Ramazan'da nasıl dua ederdi?
 


Ramazan ayı Peygamberimiz aleyhissalatu vesselamın hayatında çok önemli bir yere sahiptir. Her şeyden önce Peygamberimize ilk vahiy bu ayda, Kadir gecesinde gelmeye başlamıştır.

Vahyedilen ayetlerle beraber Peygamberimizin hayatı da bizim hayatımız da değişmiştir. Çünkü o peygamberlik vazifesini icra etmeye başlayınca, insanlar Yaratımızdan
gelen kesin bilgilerle gayb haberlerini öğrenmişler ve bu dünyada var olmanın asıl gayesinden haberdar olmuşlardır.

Eğer O’nun getirdiği ayetler olmasaydı bu dünyada yaşayıp ölmemizin ne anlamı olurdu? Hayatlarımızı manalı, ölümlerimizi değerli kılacak tek şey olan kulluğu nasıl öğrenecektik?

İşte bu yüzden Ramazan ayı hepimiz için çok önemli bir hadisenin yıldönümüdür. Bizim de onun önemini kavramak için bu ay ve bu aydaki bereketler üzerinde iyice tefekkür etmemiz uygun olur. Eğer Ramazan’ın kıymeti üzerinde düşünecek olursak onun getirdiği fırsatlardan da istifade etmemiz mümkün olabilir.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem Ramazan ayı geldiği zaman çok sevinir ve coşkulu bir halde bulunurdu.Neşesi O’nun “esen rüzgârlardan daha cömert olmasından” anlaşılırdı. (Buhârî, Savm,7) Ashabını bu ayın bereketiyle müjdeler, değerini bilmeye davet ederdi.


Bir hadis-i şerifinde:

“Eğer ümmetim Ramazan ayında tecelli eden fazilet ve mükafatları gerçekten bilmiş olsalardı, bütün senenin Ramazan olmasını temenni ederlerdi” (Heysemi, Mecma’uz-Zevaid, c.3, 141) buyurmuştur.

Selman-ı Farisî’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerife göre Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam Şaban ayının son günü hutbe okuyarak Ramazanı iyi değerlendirmeye teşvik etmiştir. Bu hutbesinde “Ramazanda eda edilecek bir farzın diğer zamanlarda eda edilen yetmiş farza denk sevap kazandıracağı, herhangi bir nafilenin de farz gibi mükafat getireceğini” bildirmiştir. (Hayâtu’s-Sahâbe, 3/384)


Ramazan ayının en mühim ibadeti, hiç kuşkusuz ki kesin bir farz olan Ramazan orucudur. “Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız…” (Bakara, 183)


Ramazan orucunu tutmak, ayetlerle apaçık bir şekilde farz kılınmıştır. Hasta, yolcu, hamile veya oruca dayanamayacak kadar yaşlı olmak gibi geçerli bir mazereti olmayanlar Ramazan orucunu tutmalıdır.

Böyle bir mazeret sebebiyle oruç tutmayanlar, onun yerine kaza ederler. Ama mazeretsiz olarak oruç tutmamanın telafisi yoktur.


Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam:

“Ramazan ayında, hasta veya ruhsat sahibi olmaksızın kim bir günlük orucunu yerse, bütün zaman boyu oruç tutsa bu orucu kaza edemez.” (Buhari, Savm, 29) buyurmuştur. Yine de cahillik sonucu olarak tutulmamış oruçlarımız varsa kaza eder, kazaya bıraktığımız için tevbe ederiz.

Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam, Ramazan orucunun İslam’ın beş şartından biri olduğunu bildirmiştir:

İslam beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah"tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak, Kabe’yi haccetmek. ” (Tirmizi, İman,3)
Allah-u Teâlâ bu ayda bütün Müslümanların beraberce oruç tutması kulluk borcudur. Uzun günlerde, zahmet çekerek bu borcunu ödeyenlere çok büyük bir mükâfat verilmiştir.

“Kim Allah yolunda bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar.” (Tirmizi, Cihad,3)

Azrail ölene nasıl görünür?

 

Azrail ölene nasıl görünür?


 
Azrail (as) melaikelerin büyüklerindendir ve diğer melekler gibi mümin ruhlara karşı çok şefkatli kafirlere karşı ise çok şiddetlidir.


“İyilerin ruhu hamurdan kıl çekmek gibi, kötülerin ruhu ise diken ağacından tülbent çekmek gibi çekilir.”
Birinci olayda ruh yara almaz. İkinci olayda ise, yara alır ve delik deşik olmuş bir hale gelir.

Aldığı bu yaralar kabir hayatı boyunca da ona azap çektirirler.
Ruhu çekilmekte olan bir adam duyduğu acıyı şöyle tarif etmiştir:
“Gökler üstüme çökmüştür. Vücudum iğne deliğinden geçiyor gibidir.”


Hz. Ka’b şöyle demiştir: “Ruhun çekilmesi olayında sanki her tarafı dikenli bir çubuk hastanın ağzından içine sokulur ve dikenli dallar onun damarlarına yayılırlar. Daha sonra da kuvvetli bir adam bu çubuğu çekip çıkarır.”


Ruhun çekilmesi sırasında ölüm meleği de görülür. Bu melek, ölenin itikat ve amellerine göre değişik surette gelir.

Mesela elektrik bir olduğu halde lambada ışık olarak görünür, elektrikli sobada ateş olarak görünür, buzdolabında soğuk olarak tezahür eder. Öylede Hz. Azrail (as) ruhun mahiyetine göre belirir. Tıpkı elektriğin girdiği alette değişik tezahür etmesi gibi.


Eğer kişi müslüman olarak yaşamışsa Azrail (as) ona ışık gibi görünür. Yani nurani olarak görünür. Eğer kafir veya günahkar olarak yaşamışsa derecesine göre ateş gibi veya buz gibi o kişinin ruhunu alır. Yani insanın fıtratı nasıl ise Azrail (as) ona o şekilde gözükecektir.

Rivayete göre İbrahim (A.S.), ölüm meleğine; “Bana kötü insanların ruhunu aldığın surette görün.” dedi.
Melek: “Sen bu sureti görmeye dayanamazsın.” dedi ise de İbrahim (A.S.) ısrar ederek: “Dayanırım.” dedi.
Azrail (A.S.) ; “Yönünü dön.” buyurdu.
İbrahim (A.S.) döndü ve Azrail (A.S.) ‘i görünce, onu kapkara, saçı sakalı karışmış, pis pis kokar, siyah elbiseli, ağız ve burun deliklerinden ateş ve dumanlar fışkırır vaziyette gördü.
Buna dayanamayarak düşüp bayıldı.
Ayılınca Azrail (A.S.) ‘i eski suretinde gördü ve ona:
“Bir günahkara, senin suratını görmek yeter. Başka bir azap ile karşılaşmasa da senin o suratın azap bakımından onun için yeterlidir.” dedi.


İbrahim (A.S.) bu sefer: “Bana iyilerin ruhlarını aldığın surette görün.” dedi ve meleği güzel bir surette görünce de: “İyiler için mükafat olarak seni bu surette görmeleri yeterlidir.” demiştir.
İşte asilerin karşılaşacağı ve itaat edenlerin kurtuldukları zorluklar bunlardır.
Amel defterlerinin kapatıldığı son anda, ölenin amelini yazan iki melek de ona görünürler.
Ölen iyi kimse ise melekler ona: “Allah-u Zülcelal seni hayırla mükafatlandırsın. Sen bizi salih ameller yazmakla meşgul ve mutlu ettin.” derler.


O kötü kimse ise, melekler ona: “Allah-u Zülcelal seni şerle cezalandırsın. Sen bizi kötü şeyler ve günahlar yazmakla meşgul ve mutsuz ettin.” derler.
Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Biriniz ni’met ve azap göreceğini öğrenmedikçe ve cennet ya da cehennemdeki yerini seyretmedikçe ölmez.” (İbn Ebi’d-Dünya)


Bir kimsenin kendisini ölüm sekeratından selametli bir şekilde muhafaza edebilmesi için, o vakit gelip çatmadan önce, Allah-u Zülcelal’in emir ve nehylerini yerine getirmeye gayret ederse, inşallah rahat ve güzel bir şekilde bu dünyadan ayrılır.


Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “O kimseler ki, melekler onların ruhunu rahat ve hoş bir şekilde alırlar.” (Nahl; 32)


Hasan-ı Basri şöyle demiştir: “Mü’minin rahatlığı, ancak Allah-u Teala’ya mülaki (kavuşacağı) olacağı zamandır.”


Demek ki, mü’minin emin olduğu, neşeli ve en sevinçli günü, öldüğü günüdür…!
 
 
 

Hz. Muhammed'in (S.A.V) son anları ve son sözleri.

 

Hz.Muhammed'in (S.A.V) son anları ve son sözleri.

 
Peygamberimizin ölüm anında neler yaşandı?
 

Hz. Muhammed'in (S.A.V) vefatından bir gün önceydi.
Herkes nefesini tutmuş bekliyordu. Çünkü az evvel Hz. Muhammed (S.A.V) ”Benden bir hakkı olan gelsin alsın” dediğinde orada bulunan sahabelerden biri “Evet benim bir alacağımvar, bir gün kırbacınızın ucu o sıra açık olan sırtıma değmişti de canım yanmıştı.” dedi.

Hz. Muhammed (S.A.V) hiç tereddüt etmeden üstündeki kıyafeti sıyırdı arkasını döndü ve “vur” dedi.

Herkes şaşkındı o sahabe hemen koşturdu ve elini yüzünü Hz. Muhammed'in (S.A.V) mübarek sırtına sürdü ve doyasıya öptü. Ardından “teninizin değdiği yerleri cehennem ateşinin yakamayacağını bildiğimden mübarek bedeninize dokunabilmek için mahsus böyle söyledim.” dedi.


Hz.Peygamber bu davranışıyla kul hakkının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.
Vefatına çok az zaman kala,göz nurun kızı Hz.Fatma’yı çağırdı ve kulağına bir şeyler söyledi. Hz.Fatma’nın önce çok üzüldüğünü sonrada sevindiği görüldü.
Hikmeti sorulduğunda “Babam yakında vefat edeceğini söylediğinde üzüldüm,fakat benim yanına ilk sen geleceksin dediğinde sevindim.” diye cevap verdi.
Nitekim Hz.Fatıma Peygamber Efendimizden 6 ay sonra vefat etti.


Peygamber Efendimiz vefat etmeden az önce eşi Hz.Ayşe’nin dizine uzandı ve mübarek başını Hz.Ayşe’nin çenesi ve göğsü arasına yasladı. Misvak istedi.
Takatsız olmasına rağmen,inci tanesi gibi olan dişlerini temizledi. Rabbinin huzuruna tertemiz gitmek istiyordu.


Peygamber Efendimizin son sözleri ise

Namaza dikkat edilmesini, kadın haklarının korunmasını, idare altındakilere iyi muamele edilmesini,emanetlerin yerlerine ulaştırılmasını istedi.'
(Câmiü's-Sağîr, c.3, s.188/3190)


İnsanlık sırf bu öğütlere kulak verse, daha yaşanılabilir bir dünya oluşturmak işten bile değildir.
 
 

Aşure günü 10 peygambere verilen 10 ikram ve ihsan.



Aşure günü 10 peygambere verilen 10 ikram ve ihsan.
 


Çoğumuz aşurenin Hazreti Nuh'un tufanına dayanan hikâyesini biliriz. Ne var ki, anlam itibarıyla 'onuncu' demek olan aşure, adını sadece Hz. Nuh'un gemisinin tufandan Muharrem ayının 10'unda kurtulmuş olmasından almaz.

Hadis kitaplarına göre aşure gününe bu ismin verilmesinin hikmeti, Allah'ın aynı gün 10 peygamberine 10 değişik ikram ve ihsand
a bulunmasıdır.

Hadis ravilerinden Taberani, günün kutsiyetini ve bugün meydana gelen önemli olayları şu şekilde aktarır:

"Allahü Teâlâ, aşure gününü üstün kılmıştır. Allah, gökleri, yeri, dağları, denizleri, yıldızları, Arş'ı ve melekleri, Âdem Aleyhisselâm'ı aşure günü yarattı. İbrahim Aleyhisselam'ın dünyaya gelişi ve Nemrud'un ateşinden kurtuluşu aşure günü oldu. İbrahim Aleyhisselam'a, oğlunun yerine kesmek için büyük koç bugün ihsan edildi."

Bu günde Hz. Musa Kızıldeniz'i geçti, Firavun helak oldu,Hz. İsa doğdu ve yine aynı günde göğe çıkarıldı.

Bu nedenledir ki aşure günü, yalnız Müslümanlarca değil, Yahudiler ve Yahudiler kadar değilse de Hıristiyanlar tarafından da kutsal kabul edilip, oruçlu geçirilmekteydi.

Nitekim Peygamber Efendimiz (sas) de Medine'ye hicretinden sonra burada ikamet eden Yahudilerin Muharrem ayının 10. gününde oruçlu olduklarını öğrenmiş ve"Biz Musa'nın sünnetini ihyaya sizden daha yakın ve hak sahibiyiz." diyerek,

o gün oruç tutmuş ve aşure günü orucunun önceki yılın günahlarına kefaret olabileceğini müjdeleyerek, çevresindekilere o günün oruçlu geçirilmesini buyurmuştur.

Ancak yahudilere benzememek adına yalnız aşure günü uç tutmak mekruh sayıldığından, bu günün arifesinde ve ertesinde de oruç tutmak gerekmiyor.

'Kutlama değil, anma günü' Aşure gününün geleneklerimizde yer etmiş bir özelliği daha var: Aşure tatlısı yapılması. Süleyman Demirel Üniversitesi İslam Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İsmail Hakkı Göksoy, aşurenin tatlı olmakla beraber, birçok yiyeceğin bir kapta toplanması itibarıyla vahdet sembolü olarak da yorumlanabileceği görüşünde.

İslam dünyasında çeşitli gelenek, mezhep ve inançlardaki insanların bir arada olmasına dikkat çeken Göksoy, Hz. Hüseyin'in Kerbela'da şehit edilmesinin de aynı güne denk geldiğini ve İslam kültüründe daha da farklı bir anlam kazandığını hatırlatıyor.

Aşure gününde bir dönem Şiiler arasında yas,Emeviler arasında zafer ilan edilirken daha sonraki dönemlerde bu ikilik, Müslüman toplumunun genelinde doğru karşılanmadığı için son buluyor.

Dinde mezheplere ayrılmanın kaçınılmaz olduğunu belirten Prof. Dr. Göksoy,aşure gününün de insanların ortak duygu ve değerler etrafında toplandığı,kutlama değil anma günü olarak algılanması gerektiğine ve bu şekilde kimsenin rencide olmayacağına dikkat çekiyor.

Melekler,yeryüzü-gökyüzü ve cennet,aşure günü yaratıldı.

Hz.Adem ve Havva yaratıldı. Hz. Adem'in tövbesi bu gün kabul edildi.

Hz. Nuh'un gemisi tufandan kurtuldu.

Hz. Süleyman'a saltanat verildi.

Hz. Yunus, balığın karnından kurtuldu.

Hz. Yusuf, Hz. Yakub'a kavuştu.

Hz. İdris, semaya çıkanldı.

İbrahim, Nemrud'un ateşinden kurtuldu.

Hz. Musa, Firavun'un şerrinden kurtuldu

Hz. Eyyüp, hastalığına şifa buldu.

Hz. İsa bu gün doğdu ve bu gün semaya çıkarıldı.

Peygamber Efendimiz'in torunu Hz. Hüseyin, Yezid tarafından şehit edildi.

Oruç, aşure gününü değerlendirmek için yapılabilecek ibadetlerin başında yer alsa da, Şir'a, Beyheki, Buhari gibi ravi- lerden aktarılan hadislere göre bu günde yapılması tavsiye edilenler şöyle:

Sadaka verilmeli: Aşure günü, zerre kadar sadaka veren, Uhud Dağı kadar sevaba kavuşur.

İkramda bulunulmalı: Her kim aşure gününde ailesine ve ev halkına ikramda bulunursa, Cenab-ı Hak da senenin tama¬mında onun nzkına bereket ve genişlik ihsan eder.

Sıla-i rahim yapmalı: Sıla-i rahmi terk eden, aşure günü akrabasını ziyaret ederse, Yahya ve İsa aleyhisselâmların sevabı kadar ecre kavuşur.

Çok selam vermeli: Aşure günü on Müslüman'a selam veren, bütün Müslümanlara selam vermiş gibi sevaba kavuşur.

Çoluk çocuğu sevindirmeli: Bu kutlu günde aile efradının v nafakasını geniş tutanın, bütün yıl nafakası geniş olur.

Gusletmeli: Aşure günü gusleden mümin, günahlardan temizlenir.

İlim öğrenmeli: Aşure günü ilim öğrenilen veya Allah'ın zikredildiği bir yerde biraz oturan cennete girer.