27 Mart 2015 Cuma

Ebü'l-Vefa (k.s) ve Fatih Sultan Mehmet Han



Ebü'l-Vefa (k.s) ve Fatih Sultan Mehmet Han



Osmanlı padişahları arasında Allah dostlarına hürmet ve muhabbet göstermek konusunda Fatih Sultan Mehmet Han (rah.) ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Hacı Bayram Veli’nin (k.s) talimatıyla henüz bebek iken terbiyesi Akşemseddin Hazretleri’ne (k.s) ısmarlanan Fatih Sultan Mehmet Han, Allah dostlarına ömrünün her döneminde teveccüh göstermiş; aldığı terbiye gereği her icraatında onların rıza ve dualarını almaya özen göstermiştir. Allah’ın veli kulları bu muhabbet ve hürmete karşılık Fatih Sultan Mehmet Han’ın üzerinden dua ve himmetlerini eksik etmemişler, Devlet-i Aliyye vesilesi ile İslâm ümmetine götürülen hizmetlere bizzat katılmışlardır. Her ölçüde inceliği esas alan Hak dostları, kendilerine teveccüh eden bir padişah dahi olsa ölçüyü bozmamış; İslâm ümmeti için en hayırlı hükümlerin verileceği ölçülere her zaman riayet etmişlerdir.


Konstantiniyye’nin fethedilip İstanbul olarak Osmanlı ülkesinin başkenti ilan edildiği dönemlerde İstanbul’a gelerek dergâh kuran Ebü'l-Vefa Hazretleri (k.s), dergâhının ve türbesinin bulunduğu semte adı verilmiş, güzide velilerden birisidir. Dergâhını kurduğu ilk günlerden itibaren irşadı ile İstanbul’daki birçok gayrimüslimin hidayetine vesile olan Ebü'l-Vefa'nın (k.s) saadetli ismi sevilen bir zat olarak günden güne yayılır ve nihayet Osmanlı sarayına kadar ulaşır. Osmanlı mülkünün hünkârı Fatih Sultan Mehmet Han, feyizli sohbetleri kulağına kadar gelen, kâmil ahlâkı ve manevî hâlinden övgüyle bahsedilen bu gönül sultanını ziyaret etmek üzere lalasını (hocası) yanına alarak Vefa Dergâhı’na doğru yola koyulur.


Dergâh Kapısında Bekleyen Sultan


Ebü'l-Vefa Hazretleri’nin (k.s) mütevazı dergâhına gelen büyük hünkâr, hizmetli dervişlere şeyh hazretleri ile görüşmek istediğini iletir ve kendisini ziyarete kabul buyurmasını rica eder. Hünkâr, lalası ile beraber dergâhın giriş odasında edeple beklemektedir. 


Hizmetli dervişlerden biri, Şeyh Hazretleri’nin (k.s) odasına girmek için destur ister ve hünkârın ziyaret dileğini Ebü'l-Vefa Hazretleri’ne (k.s) arz eder; “Efendim, Hünkârımız Fatih Sultan Mehmet Han huzurunuza çıkmak için destur isterler. Sizi ziyaret etmek maksadıyla dergâhımıza gelmiş bulunmaktalar.” Ebü'l-Vefa Hazretleri (k.s) bir an duraksar. Allah dostlarına has bir tevazu hâliyle sesi titrer; “Padişah Efendimiz, Hazreti Peygamber’in (s.a.v) müjdesine nail olmuş o kutlu zat, bizim gibi bir dervişi mi görmeye gelmiş?” buyurur. Karşısındaki mürit; “Ne buyurursunuz Sultanım… Kendileri giriş odasında beklemektedir.” der. Şeyh Hazretleri (k.s) “Hünkârımıza özrümüzü beyan edin. Şu anda kendisiyle görüşecek müsaitliğimiz yoktur.” buyurur. Hak dostunun cevabını Osmanlı Sultanı’na bildiren mürit, Fatih Sultan Mehmet Han’ın söylediği sözler üzerine tekrar Ebü'l-Vefa Hazretleri’nin (k.s) odasına döner; “Efendim, Hünkârımız dedi ki, Şeyh Hazretleri (k.s) meşgul ise beklemeye talibiz. Yeter ki nazarlarına girmek nasibimizde olsun.” Büyük hünkârın kendisine olan teveccühü Ebü'l-Vefa Hazretleri’nin (k.s) gönlüne dokunur. Ağlamaklı bir ses tonuyla; “Kendimizi iyi hissetmiyoruz. Hünkârımız beklemesin inşaAllah.” buyurur. Derviş, Ebü'l-Vefa Hazretleri’nin (k.s) buyurduğu sözleri kelime kelimesine hünkâra iletir. İstanbul fatihi Sultan Mehmet Han dolan gözlerini yere çevirir; “Demek böyle buyurdu” der. Bir müddet bekler. Nihayet gözlerinden süzülen birkaç damla yaşla lalasına dönen büyük sultan, teessürünü dile getirerek; “Gördün mü lala, açılmaz dedikleri Konstantiniyye’nin kapısını Allah’ın izniyle açıp şehre girebildik ama bir veli kulun tahta kapısından içeri giremiyoruz.” der ve Hak dostunun ziyaretinde bulunamamanın verdiği üzüntü ile saraya geri dönmek üzere dergâhtan ayrılır.


"Padişah Efendimize Çektiğimiz Hasretlik Yeter"


Osmanlı Sultanı’nın dergâhtan ayrılmasıyla hizmetli derviş, az önce kendisini iyi hissetmediğini ifade eden mürşidinin hizmet ve ihtiyacını görmek için yanına birkaç mürit alarak odasına girer. Ancak Ebü'l-Vefa (k.s) odasında değildir. Dervişler mürşitlerini dergâhın arka bahçesindeki gülistanda, eğildiği yerden gül dallarını izlerken bulur. Sırtı kendilerine dönük olduğu hâlde, yanına edeplice sokulan dervişler “Hünkârımız gitti mi?” diye soran mürşitlerine cevap verir; “Gittiler sultanım.” Hazret istifini hiç bozmadan tekrar sorar; “Peki, ne buyurdular?” “Padişah Efendimiz sizle görüşemeyince çok müteessir oldular sultanım” diye hünkârın üzüntüsünü dile getirip, hünkârın lalasına söylediği sözleri Şeyh Hazretleri'ne bildirirler. Bunun üzerine Ebü'l-Vefa Hazretleri (k.s) doğrularak yüzünü müritlerine döner. Büyük velinin gözlerindeki yaşları gören müritler şaşırır. “Efendim” der içlerinden biri; “Görüyoruz ki siz de üzülmektesiniz. Hâl böyle iken neden hünkârımızı kabul etmediniz; hem o, hem siz üzüldünüz.” Ebü'l-Vefa Hazretleri; “Bu dünya her arzunun tecelli mekânı değildir. Padişahımızı ziyarete kabul etmedik çünkü korktuk. Hünkârımızın gönlünde nice yıllardır dervişlik hasreti durur. Onu sohbetimize dâhil etmedik. Çünkü sohbetten hâsıl olacak ilahi rahmet ve muhabbet kendisini cezbeder de devlet işlerini bir kenara bırakır diye korktuk. Hâlbuki bu ümmetin hünkârımız gibi devlet adamlarına ihtiyacı vardır. O devletin başı, biz ise onun dua ordusuyuz. Onu sohbetimize dâhil etmekten korktuk; zira dergâhımıza devam etseydi dahi burası hediyelerle, dünyalık metalarla dolup taşardı. Dervişlerimizin gönlü bu hâle tahammül edemez, dünyaya meyleder, dergâhımız bir padişahı kaldıramaz diye korktuk.” buyurarak, dervişleri ince görüşüne bir kez daha hayran bırakır.


Yıllar sonra Sultan’ın vefat haberini bildirmek üzere gelen müride getirdiği haberi söyletmeden, ilahî ilham ile kendisine bildirildiğini; “Bugün görüşmek günüdür. Padişah efendimize çektiğimiz hasretlik yeter.” buyurarak ifade eden Ebü'l-Vefa (k.s), yüz yüze görüşemediği büyük padişahın cenaze namazını bizzat kıldırmış, gönlündeki hasreti bu vesile ile gidermiştir. 


Mostar Dergisi,Mümin Munis,Sayı 105,Kasım 2013


http://www.dervisler.net/mostar/ebulvefa-ks-ve-fatih-sultan-mehmet-hanrah-t35506.0.html